Ahmed CEVAD
KİMDİR ?
Medrese eğitimini 1912 yılında tamamlayan Ahmed Cevad, aynı yıl çıkan Balkan Savaşı’na katılabilmenin yollarını aramış; Türkleri bir bütün halinde görmesinin ve mücadeleci kişiliğinin doğal bir sonucu olarak dâhil olduğu Kafkas Gönüllü Kıtası ile İstanbul’a gelmiş, Osmanlı Ordusu saflarında Bulgarlara karşı cepheye koşmuştur. Savaş sonuna kadar cephede çarpışan Cevad, İstanbul’a dönüşünde tanıştığı Mehmet Emin Yurdakul ve Ziya Gökalp sayesinde şiir sanatına yönelmiş ve hayatına yön verecek olan Türkçülük fikrini benimsemiştir. Doğduğu topraklarda kendisine daha çok ihtiyaç duyulacağı yönündeki telkinler üzerine Azerbaycan’a geri dönmüştür. Ahmed Cevad aynı zamanda Azerbaycan Türk Ocağı’nın kurucusudur.
İçine doğduğu ailenin bilgi birikimi ve dünya görüşü, Cevad’ın çocukluk döneminden itibaren nitelikli bir eğitim almasını sağlamakla kalmamış, kişiliğini de şekillendirmiştir. İlk öğretmeni olan babasını küçük yaşlarında kaybeden Cevad, ailesi ile Gence’ye taşınmış; Şah Abbas Mescidi’nde gördüğü medrese eğitimi sırasında Arapça, Farsça ve Rusça öğrenmiştir. İlk şiirlerini yazdığı bu dönemde, ileride kendisini “Türk Dünyası’nın ortak sesi” haline getirecek tarih bilincini de edinmiştir. Medresedeki öğretmenlerin Türkiye’den gelmiş olması sebebiyle Türkiye hakkında epeyce bilgi edinen Cevad’ın hayatına yön veren Türkiye sevgisi de aynı yıllarda vücut bulmuştur. Çok sevip saygı duyduğu öğretmenlerinin tavsiyesiyle okuduğu, ruhunda derin izler bırakan kitaplar, yaşam çizgisinde defalarca karşımıza çıkan mücadeleci kişiliğinin ve Türk Milleti’nin geleceğine dair ideallerinin temellerini atmıştır.
Medrese eğitimini 1912 yılında tamamlayan Ahmed Cevad, aynı yıl çıkan Balkan Savaşı’na katılabilmenin yollarını aramış; Türkleri bir bütün halinde görmesinin ve mücadeleci kişiliğinin doğal bir sonucu olarak dâhil olduğu Kafkas Gönüllü Kıtası ile İstanbul’a gelmiş, Osmanlı Ordusu saflarında Bulgarlara karşı cepheye koşmuştur. Savaş sonuna kadar cephede çarpışan Cevad, İstanbul’a dönüşünde tanıştığı Mehmet Emin Yurdakul ve Ziya Gökalp sayesinde şiir sanatına yönelmiş ve hayatına yön verecek olan Türkçülük fikrini benimsemiştir. Doğduğu topraklarda kendisine daha çok ihtiyaç duyulacağı yönündeki telkinler üzerine Azerbaycan’a geri dönmüştür. Ahmed Cevad aynı zamanda Azerbaycan Türk Ocağı’nın kurucusudur.
Azerbaycan’a dönüşünden bir yıl sonra patlak veren I. Dünya Savaşı’nın Kafkas Cephesi’nde Ermenilerin desteğiyle Anadolu içlerine doğru ilerleyen Rus ordularının Acara, Kars ve Ardahan’da yaptıkları katliamlar Cevad’ı derinden etkilemiştir. Rus işgali altındaki Anadolu topraklarında hayatta kalma mücadelesi veren Türklere yardım etmek üzere 1915 yılı başlarında kurulan Kardaş Kömeği Komitesi’nin Yetkili Sekreteri görevini üstlenen Cevad, Kars, Ardahan, Trabzon ve Acara’da şahit olduğu trajedileri, kaleme aldığı yazı ve şiirleriyle Azerbaycan kamuoyuna ve Türk Dünyası’na duyurmuştur.
O günlerde yazdığı ve bestekâr Üzeyir Hacıbeyli tarafından bestelenen “Çırpınırdın Karadeniz” şiiri, 1970’lerden itibaren Türkiye’deki Türk milliyetçilerinin, 1990’lardan itibaren ise Türk Dünyası’nın ortak belleğine kazınmış; Azerbaycan-Türkiye kardeşliğinin en güçlü sembollerinden biri haline gelmiştir.
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı sırasında şair, öğretmen, yardım gönüllüsü ve fikir adamı olarak hep en ön saflarda yer alan Ahmed Cevad, gerektiğinde cephe hattına atılmak suretiyle adanmışlığını, idealizmini ve kahramanlığını da ortaya koymuştur. Şiirlerinde göze çarpan duygu derinliği ve gözlem başarısı, onun bütün bu vasıf, kabiliyet ve meziyetleri şahsında toplamış olmasından kaynaklanmaktadır. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı sırasında takındığı tutum Ahmed Cevad’ın bir şair, bir fikir ve düşünce adamı olduğu kadar gerektiğinde cephede Türk milleti için savaşan bir gönüllü ve yine gerektiğinde yardım ve özellikle eğitim faaliyetlerinde aktif rol alan bir isim olduğunu göstermektedir. Ahmed Cevad, sadece sanatçı duyarlılığı ile hissettiği duyguları ifade etmekle yetinen bir şair değildir. O, aynı zamanda, şiirinde karşımıza çıkan derinlik ve deneyimin yanı sıra olayların bizzat içerisinde yer almasının sonucu olduğunu açıkça gösteren ve bütün varlığı ile Türk istiklal ve istikbal mücadelesinin yanında olan ve ömrünün tamamını bu ideale adayan büyük bir aydındır.
Ahmed Cevad'ın üzerinde durulması gereken bir diğer tarafı da sosyal mücadele yanıdır. Hatta denebilir ki bu tarafı O’nun fikri ve siyasi mücadelesi kadar önemlidir. Sadece Azerbaycan Türklüğü değil, bütün dünya Türklüğü onun şuur alanını kapsamıştır. Daha önemlisi bununla da yetinmeyip, kurdukları cemiyetle diğer coğrafyalarda savaşlardan zarar gören tüm insanlara yardıma koşmuştur. O bir milletseverdir, o bir mukaddesatçıdır ama aynı zamanda insanlığın tümüne karşı sorumluluk hisseden bir insanseverdir.
Yetkili Sekreter görevini yürüttüğü Kardaş Kömeği Komitesi’nce Türkiye’den getirilen yetim çocuklar için 1916 yılında Batum’da hizmete açtığı yetimhanede öğretmenlik yapan Cevad, hayat arkadaşıyla o günlerde tanışmıştır. Bölgenin itibarlı asilzadelerinden Süleyman Bey’in kızı Şükriye Hanım’a gönlünü kaptırmıştır. Müstakbel eşi Şükriye Hanım’la evlenmek için Gence’ye dönen Cevad, “Koşma” adı verdiği ilk şiir kitabını aynı yıl içinde yayınlamıştır.
1917’nin Ekim ayında meydana gelen ihtilalden sonra savaştan çekilmeye karar veren Bolşeviklerin özellikle Kafkas cephesinde Rusya’nın işgal ettiği bölgeleri Ermenilere bırakması hem Anadolu hem de Azerbaycan topraklarında pek çok trajedinin yaşanmasına sebep olmuştur. Bolşevik-Taşnak ittifakının özellikle 1918’in Nisan ve Mayıs aylarında Bakü Vilayeti’nin kazalarında on binlerce sivili katletmesi üzerine Azerbaycan Türklerinin ileri gelenleri, Osmanlı Devleti’nden askeri yardım talep etmişlerdir. Mezalime maruz kalan soydaşları korumayı ve yeni kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin başkenti olan Bakü’yü Bolşevik-Taşnak işgalinden kurtarmayı hedefleyen Enver Paşa’nın talimatı üzerine özel misyonlu Kafkas İslam Ordusu kurulmuştur. Bu ordunun komutanı olarak Gence’ye ulaşan Nuri Paşa’yı istasyonda karşılayanlar arasında Ahmed Cevad da hazır bulunmuştur. Bu yeni dönemde gönüllü olarak orduya katılan Cevad, hem kalemi hem de silahıyla Bakü’nün kurtarılması harekâtına katkıda bulunmuştur.
28 Mayıs 1918’de bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurucuları arasında Ahmed Cevad’ın fevkalade bir yeri ve önemi vardır. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin üzerine inşa edildiği kurucu fikirler, aynı zamanda Ahmed Cevad’ın bütün hayatı boyunca savunduğu düşüncelerdir. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluşunda vatan, bayrak, millet ve ezan sevgisinin çok önemli olduğu özellikle ifade edilmelidir. Ahmed Cevad’ın düşünce dünyasını oluşturan bütün bu ögeler ve özellikle milli istiklal tezi cumhuriyetin kuruluşuna kaynaklık eden başlıca düşünce sistemidir. Ahmed Cevad, bağımsızlık ve özgürlük aşkını Türk millî ruhunda bütünleştirerek en iyi şekilde ifade eden Azerbaycan millî romantik edebiyatının tartışmasız şiirdeki en güçlü temsilcilerindendir (Azerbaycan Millî Marşı, Münacaat, Bismillah, Türk Ordusuna, Azerbaycan Türk Ordu Marşı, Bir Bilen Yok ki, Neden Yarandın, Sen Ağlama, Ben Bulmuşam ve diğerleri bu eserlerin bilinen örneklerindendir.).
Ahmed Cevad Azerbaycan’ın istiklal şairidir. Bir şairin ve bir düşünce insanın kendi milletinin tarihinde yer aldığı en büyük mevki bu olsa gerektir. “İstiklal şairi!”… İşte bu yer Azerbaycan edebiyatı tarihinde Ahmed Cevad’a mahsustur. Ahmed Cevad'ın Azerbaycan edebiyatı ve fikriyatı tarihindeki yerini merhum Prof. Dr. Yaşar Garayev şöyle tespit etmiştir: “Rönesans dendiğinde akla ilk Nizami Gencevi geliyor. Sevgi dendiğinde herkesten önce Muhammed Fuzuli'nin ismi zikrediliyor. Cumhuriyet denince ilk isim Ahmed Cevad’dır.” Cevad’ın şiirlerindeki dünyaya bakış felsefesine özellikle dikkat çeken Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Şurası Başkanı Mehmet Emin Resulzade’nin tespitleri oldukça manidardır: “Şiirleriyle Türk halklarının, doğduğu Azerbaycan’ın verdiği istiklal mücadelesine bir ordudan daha fazla hizmet gösterdi. Onun kalemi binlerce süngüye eşdeğerdi.” Ahmed Cevad’ı siyasi ve edebi mücadelesi; sosyal alandaki çabalarıyla Türk hümanizminin günümüze kadar gelmiş geçmiş tartışmasız belli başlı temsilcilerindendir. Milletine vasiyet niteliğinde olan son “Susmaram” eserindeki “…niye susum konuşmayım insanlıkta payım var…” dizeleri O’nun bu yönünü açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
Vatansever bir şair olarak bağımsız Azerbaycan’da çok verimli bir dönem yaşayan Cevad, Osmanlı payitahtının İtilaf Devletleri’nce işgali üzerine “İstanbul” şiirini kaleme almıştır. Bu şiirinde “Niye meyus ettin Turan elini?”, “Ah, ey solgun yüzlü, dalgın İstanbul” ve “Mavi gözlerin pek baygın İstanbul” gibi dizelere de yer veren şair, bir dönem yaşadığı şehrin işgalinin ruhunda yarattığı hüznü ve ideallerinin aldığı derin yarayı dile getirmiştir. Azerbaycan’ın ünlü bestekârı Üzeyir Hacıbeyli tarafından 1919’da Milli Marş olarak bestelenen “Azerbaycan” şiirini kaleme alan Ahmed Cevad; aynı sene içerisinde ikinci şiir kitabı “Dalga”yı yayınlamıştır. “Dalga”nın 1919 yılında çıkmasının simgesel yanlarından biri de kitabın imzalanarak Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya gönderilmesidir. Ahmed Cevad’ın hem “Koşma” hem de “Dalga” kitabı Atatürk’ün kütüphanesinde yer almaktadır.
Ahmed Cevad’ın insanda heyecan uyandıran özelliklerinden biri de onun yüksek entellektüel yeteneğidir. Ahmed Cevad çok dilli bir aydındır. Onun başka dillerden tercüme ettiği eserler muhteşemdir ve onun tercümeleri bugün de zevkle okunmaktadır. Türk yazarı Abdülhak Hamid Tarhan’ın “Duhter-i Hindu” tiyatro oyunu, meşhur Gürcü şairi Şota Rustaveli'nin "Kaplan Postlu Şövalye" adlı eseri, dünya klasiklerinden Shakespeare'nin "Romeo ve Juliet", "Othello" ve “Julius Caesar” eserleri, J.-H. Rosny Aine’nin “Ateş Savaşı” fantezi romanı, François Rabelais'in "Gargantua ve Pandakruel"i ve İvan Turgenev’in "Atalar ve Oğulları" romanı, Aleksandr Puşkin’in "Yergeny Onegin" manzum romanı ve “Bakır Atlı” eseri, Jean de la Fontaine'nin “Masalları”, Mihail Lermantov'un şiirleri bu tercümelerden bazılarıdır.
Azerbaycan’ın Bolşevik işgaline uğradığı 28 Nisan 1920 tarihinden itibaren kendisini yeni bir mücadelenin içinde bulan şair, kurşuna dizildiği 1937 yılına kadar Sovyet Hükümeti tarafından sıkı takip altında tutulmuştur. Rusya’yı milletler hapishanesine çeviren Sovyet rejiminin bütün Türk Dünyası’nda olduğu gibi Azerbaycan’da da uygulamaya koyduğu baskı politikalarına direnen şair, şiirlerinde milliyetçi temalara yer verdiği için Pantürkizm ve Türkiye ajanlığıyla suçlanmış; kendisi ve ailesi ağır işkencelere maruz kalmıştır. Türk milliyetçisi olduğu gerekçesiyle pek çok kez sorgulanan, defalarca tutuklanan ve sürgün cezalarına çarptırılan Cevad, uğradığı bütün bu zulümlere rağmen Azerbaycan’ın özgürlüğü davasından asla vazgeçmemiştir. En son gerçekleşen tutuklamada yapılan soruşturma sonucunda kurulan mahkemede sahte delillerle şairin ölümüne hükmedilmiş ve 12 Ekim 1937 gecesi kurşuna dizilerek şehit edilmiştir. Dönemin resmî kaynakları Ahmed Cevad’ın vatan haini olduğu iddiasıyla öldürüldüğünü yazmasına rağmen eşi Şükriye Hanım’ın da teyidiyle bazı kaynaklar onun Bakü’deki Bayıl Zindanlarında soruşturma sırasında dövülerek öldürüldüğü bilgisini vermektedir.
Eşinin vefatının ardından çocukları elinden alınarak sürgün edilen Şükriye Hanım, kahramanlık konusunda Cevad’dan geri kalmamış, uğradığı zulümlere yiğitçe direnerek Türk kadınının vefalı ve boyun eğmeyen mücadeleci yönünün en büyük örneklerinden birini ortaya koymuştur. İnfaz kararı aşamasında Şükriye Hanım savcılığa çağırtılır. Savcılıkta ona “vatana ihanet”le suçlanmanın idamla sonuçlanacağını, idam edilen kişinin ailesinin de sürgüne gönderileceği bildirilir. Soruşturmayı yürüten NKVD savcıları, Şükriye Hanım’a eşini boşarsa dört çocuğuyla birlikte sürgüne gönderilmeyeceklerini bildirir. Şükriye Hanım, bu teklifi kesin bir dille reddeder. Ahmed Cevad katledildikten sonra Şükriye Hanım Kazakistan’a kampa gönderilmiş ve orada sekiz buçuk yıl kalmıştır. Ahmed Cevad ve Şükriye Hanım’ın dört çocuğundan üçü ıslah evlerine gönderilmiş, henüz iki yaşında olan en küçük oğlu Yılmaz Ahundzade ise Şükriye Hanım’la birlikte üç aya yakın ceza evinde tutulduktan sonra ıslahevlerinin idaresinde olan bir yetimhaneye verilmiştir. Şükriye Hanım evlatlarına ancak sekiz buçuk yıllık esaret süresi ardından kavuşabilmiştir.
Ahmed Cevad, şehit edilişinden 18 yıl sonra, Sovyet mahkemelerince beraat ettirilmiş, hakkında yapılan bütün suçlamaların asılsız olduğu kabul edilmiştir. Türk Dünyası’nın büyük aydını Ahmed Cevad, “Bir millet, iki devlet” şiarı çerçevesinde her geçen yıl daha da güçlenen Azerbaycan-Türkiye kardeşliğinin kadim köklerine alın teri, göz nuru dökmüş ve şehadet kanıyla can suyu vermiş seçkin kahramanlardan biridir. Son 17 yılı takip, baskı, soruşturma ve sürgünle geçen 45 yıllık ömrü boyunca şair, eğitimci, gazeteci ve cemiyetçi kimliğiyle destansı bir yaşam hikayesi ortaya koyan; fikirleri ve mücadelesiyle Türk Dünyası’nın geleceğine ışık tutan Ahmed Cevad, Turan ülküsünün ilerleyeceği istikameti gösteren bir Kutup Yıldızı misali yarınlarda da parlamaya devam edecektir.